Daha önceki yazılarıma genelde şu şekilde başlıyordum; nokta nokta (saat markası -modeli) incelememiz ve kullanım deneyimi edinmemiz için bir süreliğine bizimleydi. Bu kez durum farklı, ben kendim hayranı olduğum bir saati incelemek için istedim. Nasıl ki üst ligde bir kutsal üçlü var; Patek Philippe, Vacheron Constantin ve Audemars Piguet. Bağımsız saatçiliğin en üst seviyesinde de kabul gören bir kutsal üçlü varsa bunlar kesinlikle; F.P.Journe, Philippe Dufour ve Kari Voutilainen’dir. İşte benim de bir süreliğine alıp incelediğim saat bu kutsal üçlüden F. P. Journe’nun Chronometre Bleu modeli.
Chronometre Bleu’yu ilk kez canlı olarak gördüğümde ve sahibi olan arkadaşımdan isteyerek, bileğimde denediğimde çok özel bir şey ile karşı karşıya olduğumu anlamıştım. 2018 yılında MB&F İstanbul eventindeydik, bu eventler nasıl olur bilirsiniz. Saatlere meraklı bir grup insan davet edilir. Etkinliğin düzenlendiği yere gidilince, insanlar birer içki alır ve sohbet başlar, herkesin gözü diğerinin bileğindedir. Saatler çıkarılır, değiş tokuş yapılır. Özellikler hakkında konuşulur, bilekte denenir vs. Dediğim gibi biz o akşam çok özel bir eventteydik. Muhteşem bir kişilik olan Max Büsser (kendisiyle tanışmaktan büyük zevk duydum) ve inanılmaz makineleri bizlerleydi. Mösyö Büsser’in bilgece anlatıları ile gerçekten üst düzey yaratıcılık ve hayal gücünün eseri olan makineleri herkesi büyülemişti. Bende ise onlardan başka geride kalan bir şey daha vardı “Chronometre Bleu“.
İlk olarak 2009 yılında tanıtılan Chronometre Bleu; markanın en bilinen ve aranılan modellerinden biri. Saat aslında komplikasyonsuz düz bir akrep-yelkovan-saniye (time only) model gibi görünse de basit bir model değil. Gerek kasa ve makinede kullanılan malzeme seçimleri, gerekse kadranın üretim tekniği ve kullanılan kalibrenin mimarisi açısından oldukça sofistike. Elimden geldiğince teker teker açıklamaya ve neden bu kadar sevdiğimi anlatmaya çalışayım.
Saati elime aldığımda beni ilk olarak şaşırtan şey ağırlığıydı. Bildiğiniz gibi saatin kasası “tantal” dan üretiliyor. Tantal işlemesi oldukça zor bir element olduğu için saat firmaları tarafından çok tercih edilen bir madde değil. 16,6 g/cm³ yoğunluğu ile sert bir çeliğin iki katından daha yoğun. Karşılaştırma yapabilmeniz için söylüyorum 24 ayar altın ise 19,3g/ cm³ yoğunluğunda. Yani sonuç olarak saati elinize aldığınızda aynı ebattaki çelik bir saatten iki kattan fazla daha ağır.
Chronometre Bleu’nun kasası tamamen parlak polisajlı olarak üretilmiş. Bu arada F. P. Journe kasayı da tümüyle kendisi üretiyor. Belki çelik bir saat olsa ya da boyutu daha büyük olsa tümü parlak polisajlı bir kasa rahatsız edici olabilirdi. Fakat burada söz konusu olan saat tantaldan üretildiği için hem çelikten daha koyu bir renge sahip hem de çizilmelere karşı oldukça dayanıklı. Renk olarak mavi tonları da veren koyu bir gri diyebilirim. Titanyumdan bile daha koyu bir renge sahip. 39 mm çapındaki kasa günlük kullanım için mükemmel bir boyutta. Kalınlığı ise 8,6mm yani oldukça ince. F. P. Journe’nun bileğinizi saran lug yapısı dolayısıyla bilekte inanılmaz konforlu.
Kasada dikkat çeken diğer bir nokta ise bezel ve arka kapağın kasadan dışarı taşacak şekilde tasarlanmış olması. Kurma kolu ise F.P. Journe’nun imzası diyebileceğimiz oldukça yassı bir tasarım.
Louisiana timsahının derisinden yapılan en üst kalitedeki kayışın, dış kısmı büyük iç kısmı ise küçük desenli. Normalde Chronometre Bleu kadranla uyumlu mavi bir kayış ile sunuluyor. Elimizdeki örnek ise saatin sahibinin kişisel tercihi olan orijinal bir kahverengi F. P. Journe kayışı. Tantal kasa ve mavi kadran bir de mavi kayışlı olunca tamamen soğuk renklerden oluşan bir palet ortaya çıkıyor. Kahverengi kayış ile görünüme bir sıcaklık katıldığını düşünüyorum. Kayışın tokası ise aynı kasa gibi tantaldan üretilmiş ve üzerinde F. P. Journe adını taşıyor. Kayışın saate bağlantı yerlerinde eğimli yaylı pimler kullanılmış. Pimlerin üzerindeki çıkıntı sayesinde kayışı alet kullanmadan değiştirilebiliyor.
Kadran elbette saatin en vurucu kısmı. Kullanılan inanılmaz mavi tonu yakalamak için kadran elle lake kaplama yapılıp sonra cilalanıyor ve bu işlem defalarca kez tekrarlanıyor. Üretilen kadranların sadece çok az bir kısmı Mösyö Journe’nun yükseğin de yükseği kalite standartlarını geçerek bir saatte kullanılma şansı buluyor. Kadranın rengi, değişen ışık ve açıya göre siyah ile neon mavi arasında gidip geliyor. Ayrıca sanki mavi bir camdan yapılmış gibi bir derinliğe sahip. Kadranda kontrastı sağlayarak okunurluğu üst seviyede tutmak adına fildişi rengi (bana göre kirli beyaz) Arabik numaralı indeksler ve kol seti kullanılmış. Saat indekslerinin dışında ise tren rayı stilinde dakika skalası yer alıyor. Saat 7:30 hizasında küçük saniye alt kadranı bulunuyor. Çoğu kadran tasarımcısı alt kadran veya tarih penceresi indekslere denk geldiğinde ya o saat indeksini kaldırır ya da keser. Burada ise saat 7 ve 8’in rakamları diğer diğer rakamlara göre küçültülmüş. Böylelikle kesilen kırpılan bir şey olmadan tüm saatlerin kadranda kendine yer bulması sağlanmış. Güzel bir detay. Simetri hastalarına göre değil ama zaten küçük saniyenin yeri de onlara göre değil. Küçük saniye alt kadranının yüzeyi dairesel desenli olarak tasarlanmış ve kendi ray stili skalası var, kadrana hareket katan detaylardan biri. Akrep ve yelkovan bir diğer F. P. Journe imzası olan biyomorfik formda. Saat 12 hizasında F. P. Journe ve onun altında ise markanın mottosu Invenit et Fecit (icat etti, yaptı) yazıyor. Kadranda luminova kullanılmamış. Şahsen benim umursadığım bir eksiklik olmadı.
Gelelim mekanizmaya; 1304 kodlu mekanizma, 18 ayar altından üretilmiş, 22 taşlı, 21,600 vph frekansında çalışıyor ve yaklaşık 56 saat güç rezervine sahip. Diğer kronometre standardına sahip çoğu modelden farklı olarak 6 pozisyonda ayarlanan kalibre, elle kurmalı ve kurma kolunu 38 tur çevirdiğinizde tam güç rezervine ulaşıyor. Sahip olduğu güç rezervini daha stabil kullanabilmek için iki adet zemberek kullanılmış. İlginçtir bu zembereklerin depoladıkları gücü balans yayına ilettikleri dişli takımı görünürlerde yok. Bu sayede balans yayı sanki kendi kendine salınıyormuş gibi görünüyor. F. P. Journe buna gizemli balans adını vermiş. Aslında gücü taşıyan dişli takımı ana plakanın diğer tarafında yani kadranın altına gizlenmiş. Bu dişli takımının görsel eksikliğinden kaynaklanan boş alan ise barleycorn olarak adlandırılan mükemmel bir dekorasyonla süslenmiş. Diğer kısımlar ise Cotes de Geneve dekoruna sahip. Bütün vida başları parlatılmış ve bütün köşeler ve açılar yuvarlatılmış. Kısacası makine, sahip olduğu 129 parçanın tamamı ile en üstün el işçiliği seviyesinde üretilmiş.
Sonuç olarak; bağımsız bir büyük bir saat ustasının markasından saat almak diğer markalardan almaktan oldukça farklı. İnsanlar sahip olduğu saat ile endüstrinin devi olan ve yüksek üretim adetlerine sahip markaların saatlerine göre daha kolay bağ kurabiliyor. Çoğunun da bir hikayesi var. Chronometre Bleu’yu kolumda taşıdığım süre içerinde çok sevdim. Oldukça özel bir saat. Farklı ışıklarda farklı tonlar veren bir başyapıt seviyesinde olan derinlikli kadranı, bilekte çok konforlu olduğu halde kendini unutturmayan bir ağırlığı, 39mm çapı ile dresswatch ile spor saat arasında günlük kullanım için mükemmel ölçüde olması ve tüm detaylarının mükemmel malzeme ve işçilik ile üretilmesi gibi üst düzey özellikleri olan Chronometre Bleu’dan ayrılmak benim için gerçekten çok zor oldu.
Eğer bir tane edinmek istiyorsanız ya ikinci elde liste fiyatının üstünde bir fiyat vermeniz ya da uzun bir süre beklemeniz gerekli. Çünkü böylesine özel bir ürünün üretim adetleri de oldukça kısıtlı ve tahmin edeceğiniz üzere markanın en çok talep gören modeli de bu.
Kadranda Latincesi yazan İcat etti, yaptı (Invenit et Fecit) cümlesini sonuna kadar hayata geçiren bir ürün. Mösyö Journe’nun dahi zihninin mükemmel eseri, mükemmel işçilik ve malzemelerle hayat bulmuş.
F.P Journe’nun bu ve diğer saatleri ile ilgili detaylı bilgi için https://www.fpjourne.com/en adresini ziyaret edebilirsiniz.