Merhaba! Yıllardır Instagram’dan tanışıyoruz, bu güne kadar verdiğiniz destek ve ilginiz için gerçekten minnettarım. Artık @watchmania hesabını yaratan benim ve saat dünyası sayesinde tanıştığım bazı arkadaşlarımın hazırladığı saat dünyasından son haberleri, tanıtımları, makaleleri ve incelemeleri, yani sizler için hazırladığımız içerikleri, www.watchmanias.com ‘dan sizlere ulaştıracağız. Esas çıkış noktamız olan Instagram hesabım ise tam gaz devam edecek.
Pek çoğumuz gibi benim de saatlere olan ilgim çok eskilere dayanıyor. Yıllar içinde vintage saatler, modern saatler, dresswatchlar, kronograflar, diverlar, pilot saatleri vs. derken her sınıftan ve fiyat seviyesinden saatler kullandım. Pek çoğu koleksiyonumdan gelip geçti(!), bir kısmı ise incelemem ve kullanıcı deneyimi edinmem için bir süreliğine bana verilen saatlerdi.
Her ne olursa olsun, daha önce canlı canlı görmediğim bir saatle ilk karşılaştığımda, her zaman çok heyecanlandım. Elime alıp dokunmak, saati ayarlayıp bileğime takmak her zaman büyük bir zevkti. Belki de bu tutku Instagram üzerinden insanlara ulaştı ve yarım milyondan fazla takipçi ile buluşmamı sağladı.
Benim açımdan Cartier hikâyesine gelecek olursak; açıkçası bazıları feminen bulsa yada saat dünyası ile yeni tanışanlar Cartier’i sadece bir mücevherci gibi algılasa da ben Cartier’i hep sevdim. Gerçek beyefendiler ve hanımefendiler için saatler ürettiklerini, 1900’lerin başındaki o görkemli ve asil havayı hala yaşatırken, yıllar içinde hep ilerleyen bir ‘Maison’ olduklarını düşünüyorum. Meraklılarının bildiği gibi bugünkü saat endüstrisini başlatan markalardan birisi de Cartier. Daha önce de kol saati yapan markalar olduysa da gerçek anlamda bir kol saati yaparak, kol saatlerinin gündelik hayatın bir parçası haline gelmesini sağlayan Cartier oldu.
Son dönemde tanıttıkları modellerle oldukça beğeni gördüler ve daha geniş bir kitleye ulaştılar. Her ne kadar, ilk olarak aklıma gelen Richard Mille ve MB&F gibi çok başarılı istisnalar olsa da saat dünyasında çoğu marka, geçmişiyle duyduğu gururu vurgulayarak ve geçmiş modelleriyle bağ kurarak, hedeflediği kitleye ulaşmaya çalışıyor.
Söz konusu Cartier olunca hem haklı olarak gurur duyulacak bir geçmişten hem de özellikle @george.cramer ve @goldberger gibi kişilerin de aracılığıyla, geçmiş modellerle kurulan güçlü bir bağdan bahsedebiliriz. Bilhassa Bay Cramer bizlere Cartier külliyatını harika görsellerle birlikte belgeliyor. Açıkçası bu bahsettiğim iki hesaba göz atan pek çok saatseverin aklının bir köşesinde günün birinde bir Cartier alma fikri oluşması muhtemeldir. Elbette benim Cartier sevgim bay Cramer ve bay Goldberger’in Instagram maceralarının başlamasından çok daha eskilere dayanıyor.
Modern Cartier modellerinden benim en çok ilgimi çekenler ise; Santos, Santos Dumont ve Tank Americaine oldu. Aslında klasik tank modelini de seviyorum ama o modelde modern yerine vintage olanları ve özellikle kıymetli metal olanları beğendiğimi fark ettim. Zaten bir dönem sarı altın vintage bir Cartier Tank kullanmıştım, şimdi düşünüyorum da o saatten neden ayrıldım gerçekten bilmiyorum. Saat dünyası böyledir bilirsiniz; gelirler ve giderler. Bazen aynı saati tekrar aldığınız da olur. Günün birinde tekrar bir vintage Tank alabilirim.
Şimdi esas konumuza dönersem, Cartier’e olan beğenim ve geçmişine olan saygım nedeniyle 2018 yılında yeni Santos ve Santos Dumont ailesinin yenilenmesiyle gerçekten çok heyecanlandım. İlk izlenimlerim çok olumluydu. Geçtiğimiz aylarda – nasıl olduğunu bilirsiniz- içimde önüne geçemediğim yeni bir çelik saat alma isteği oluştu. Açıkçası başka hiçbir markaya bakmadan Cartier’e gittim. Biraz önce de söylediğim gibi Santos, Santos Dumont ve Americaine modellerine yoğunlaştım.
Aslında karar vermem de uzun sürmedi, saatlerin her üçünü de denedikten sonra deri kayış ve çelik bilezikle beraber sunulan Santos’u aldım. Peki diğer iki modeli neden almadım?
Dumont’ta estetik olarak hiçbir kusur bulamasam da, yalnızca quartz mekanizma ile sunuluyor olması ve çelik bileziğinin olmaması onu elememe yol açtı. Bu arada kısa bir süre içerinde kurmalı mekanizmalı bir Dumont üretilmesini umuyorum.
Americaine’de ise durum daha karışık; denediğim orta boy modeli bileğime nedense hiç oturmadı, kolumda bir türlü rahat hissedemedim. Ayrıca bu modelde merkezi saniyenin hiç güzel durmadığını fark ettim. Daha önce Tank modeli için söylediğim şeylerin Tank Americaine için de geçerli olduğu düşünüyorum. Bu model de kıymetli metal ve kurmalı makine ile daha anlamlı. Otomatik, merkezi saniyeli ve çelik bir Americaine istemiyordum.
Yazımın başlığındaki soruya cevap vermeye çalışayım. Santos’u neden aldım? Burada bahsettiğim Santos, orta boy olanı. Büyük boy Santos bileğimde bu saat kadar güzel durmadı. Ayrıca orta boy olanda tarih de olmaması bir artı oldu. İlk olarak Santos’u elime alıp incelediğimde saatin ağırlığı beni şaşırttı, daha doğrusu hafifliği! Ben eski nesil Santos 100’ü uzaktan beğensem de bileğime takınca, ağırlığı, deyim yerindeyse tank paleti gibi olan bileziği ile kolumda koskoca bir çelik yığını olarak verdiği hissi sevmemiştim. Yeni Santos’ta durum çok farklıydı, önceki modelin kabalığı, yerini klasik Cartier zarafetine bırakmıştı. Bileğimde denediğimde ise almam gereken saatin bu olduğunu anladım. Çelik bilezik ve deri kayış ikilisi ile sunuluyor olması da oldukça etkili oldu.
Saati alıp eve getirdikten sonra, üzerindeki plastik koruyucu filmleri çıkardım ve saatimi daha detaylı inceledim. İlk olarak kasa formu olarak Louis Cartier’in Brezilyalı havacı dostu Albertos Santos Dumont için 1904 yılında ürettiği saate önceki nesil Santos’lardan daha çok benzediğini fark ettim.
Aslında durumu tam olarak ifade etmeye çalışayım, Santos kendine has tasarım kodları olan ve çok güçlü bir tarihi olan bir model ama nasıl olduysa –burada Cartier’i gerçekten tebrik etmek istiyorum- güncelleme ile tarihi kodlardan ayrılmadan çağdaş bir saat tasarlamışlar. Şöyle ki daha önce Santos diye bir model olmasaydı yani ilk çıkan Santos bu olsaydı inanın yine de beğenirdim. Öte yandan saati şimdiye kadar üretilen Santos modellerinin ardından çıkan bir son sürüm olarak da beğendim.
Saatle ilgili gözlemlerimden de bahsedersem;
Saatte göze çarpan en önemli güncellemelerden birisi de bezelde yapılmış. Önceki modellerde bezel, kadranı kare formunda çevrelerken, güncel Santos’ta bezelin alt ve üst kenarları lugların arasına doğru uzatılarak kasanın bilezikle daha bütünleşmiş görünmesi sağlanmış. Bu arada kasanın ön yüzü ve neredeyse tamamı saten polisajlı iken bezelin parlak olması oldukça göz alıcı bir tezat yaratmış. Bezelin parlak olması belki de kolay çizilmesine yol açabilir ama bu benim için o kadar da önemli değil. Ben aldığı saatleri takan biriyim ve Santos’u da takmak için aldım. Yani çizilecek diye pamuklara sarıp, saklayacak değilim.
Saatin kasası kare formunda olmasına rağmen, ‘’köşeli’’ bir saat değil yani saatte hiçbir keskin köşe ve kenar bulunmuyor. Bezel hariç hemen hemen tüm kasanın saten polisajlı olduğunu söylemiştim. Bezelden başka parlak polisaj yapılmış iki kısım var; birincisi bilezikteki vidaların kafa kısımları diğeri ise kasanın üst ve yan kenarlarını birleştiren açılı kenar (bevel). Bu parlak çizgi bütün kasayı dolaşarak hatları belirledikten sonra yedigen formda ve üstünde mavi bir sentetik kristal bulunduran tepenin iki tarafında oldukça doğal bir şekilde yükselerek bir tepe koruyucu (crownguard) oluşturuyor.
Kadranda ise hiç bir sürpriz yok, guilloche deseni yok ama olması gereken her şey var; güzel bir beyaz tonu, Cartier tarzı klasik Roma rakamları, menevişlenmiş çelikten mavi akrep ve yelkovan. Tarihin olmaması ise benim açımdan bir artı, tarih fonksiyonu ile normalde bir sorunum yok hatta oldukça kullanışlı bulurum. Bazı saatlerde oldukça karakteristik dururken bu modelde olmaması kadran bütünlüğünün bozulmamasını sağlamış.
35,1mm X 41,9mm ölçülerindeki kasanın ön tarafında safir kristal bir cam kullanılırken, arka tarafta çelik bir kapak sekiz adet vida ile kapatılmış. Arka kapakta çok kaliteli bir fırçalanmış yüzey üzerine kazınmış Cartier yazısı ve çeşitli bilgiler var, bu bilgilerden biri de su geçirmezliğin 100m olduğu.
Saati ilk olarak elime aldığımda hafifliğinin beni şaşırttığını söylemiştim ama hafifliğinin yanı sıra inceliği de şaşırttı. Saatin kalınlığı 8,83mm. Bu inceliği 1847 MC kodlu in-house otomatik kalibresine borçlu. 23 taşlı makine 4hz hızında çalışarak yaklaşık 42 saat güç rezervi sunuyor. Yaptığım araştırmalarda kalibrenin bazı parçalarında ve kasanın iç kısımlarında kullanılan özel alaşımlar sayesinde manyetik korumaya sahip olduğunu öğrendim ama ne kadarlık bir korumadan bahsedildiği belli değil. Gündelik hayatta karşılaşabilecek manyetik alanlara karşı yeterli dayanımı sağlayacağını düşünüyorum. Saat kolumdayken MR çektirmeye niyetim olmadığı için aşırı bir manyetik alan koruması benim açımdan önemli değil.
Gelelim bilezik ve deri kayışa. Cartier, yeni Santos’un bilezik ve deri kayışında iki büyük yenilik sunmuş. Bunlar kayış ve bilezikte sunulan QuickSwitch kolay takıp çıkartma ve bilezikte sunulan SmartLink uzunluk ayarlama sistemi. İlk olarak bilezikten başlayayım; bilezik saten polisajlanmış ve kasaya tam bütünleşmiş bir görüntü sağlıyor. Üzerindeki vidaların tepe kısımları parlak cilalanmış ve vidaların yönleri rastgele duruyor yani Audemars Piguet Royal Oak bezelinde olduğu gibi bir yönü takip etmiyor ya da hepsi aynı yöne bakmıyorlar. Beni rahatsız eden bir durum değil. Hoşuma gittiğini bile söyleyebilirim. Üzerinde Cartier logosu olan ve iki taraftan basılan düğmelerle açılan gizli bir kelebek toka kullanılmış. Kapanma hissi gayet güzel.
Saatte çelik bileziğin yanında bir de deri kayış sunuluyor. Cartier’in internet sitesinde bu deri kayışın rengini de seçebiliyorsunuz ama benim aldığım butikte –belki de en çok tercih edilen ve risksiz olduğu düşünülen bir renk olduğundan olabilir- sadece taba rengi deri kayışla sipariş edilmiş Santos’lar vardı. Ben saatin çelik bilezikli haline vuruldum ama ola ki değiştirmek istediniz. Bu işlem QuickSwitch sayesinde gerçekten inanılmaz kolay; saati ters çevirip, bileziğin kasa ile birleştiği yerdeki butona basıp bileziği yukarı doğru çekiyoruz. Bu kadar. Hiçbir endişeye mahal vermeyecek kadar kolay çıkıyor ve aynı kolaylıkla yerine takılıyor. Burada söylenebilecek tek negatif şey, saati aftermarket bir kayışla kullanamayacak olmanız olabilir.
Biraz önce söylediğim gibi saatin çelik bilezikli haline bayıldığım ve bir süre o şekilde kullanacağım için bileziği kendime göre ayarlamam gerekti. Ben şimdiye kadar bu kadar kolay bir bakla çıkarma sistemi görmedim. Cartier tarafından SmartLink olarak adlandırılan sitem şu şekilde çalışıyor; saatin kutusundan çıkan iki uçlu plastik aparatla bileziğin çıkarılabilir baklalarının arkasında bulunan küçük butona bastığınızda, baklanın yan tarafından bir pin dışarı doğru fırlıyor. Aparatın diğer ucu ise çatal şeklinde ve o çatalı, dışarı fırlayan pinin, ucundaki çentikli kısma takarak dışa doğru çekerek yerinden çıkarıyorsunuz. Anlatması zor oldu ama yukarıdaki videoyu izlerseniz ne demek istediğimi anlarsınız. Gerçekten çok ama çok kolay.
Sonuç olarak; Cartier Santos çelik orta boy modelini aldım ve severek kullanıyorum. Otomatik, sadece zamanı gösteren, bilezikli bir model olduğu için gündelik hayatta oldukça pratik bir saat. Ref. WSSA0010 kodlu saatin www.cartier.com internet sitesindeki satış fiyatı 6,250$. Bana sorarsanız fiyatı iki kat fazla olup da bu kadar iyi bir işçilikle üretilmemiş saatler var. Saatin verdiği kalite hissi fiyatından fazla.
Sizlere buradan merhaba derken anlatacağım ilk hikâyenin de kendi hikâyem olmasını istedim, bu yüzden kendi saatlerimden birinin alımına karar verme sürecini ve sonrasında da saatle ilgili izlenimimi aktarmaya çalıştım. Umarım beğenmişsinizdir. Görüşmek üzere.
Bütün Cartier modellerinin teknik özellikleri ve fiyat bilgisi için www.cartier.com ‘u ziyaret edebilirsiniz.